Varlığı bir dert, yokluğu yara olan para, M.Ö. 7. yüzyılda Anadolu’da yaşayan LİDYALILAR döneminde icat edilmiştir.
Daha önce hayvanla, hububatla, cevizle, fındıkla, deniz kabuğu ile, kaya tuzu ile yapılan ticaret, Lidyalılar tarafından metal para ile yapılmaya başlanmıştır.
1467 yılında dünyanın ilk büyük darphanesinde Fatih Sultan Mehmet kendi adına altın para bastırmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinde ise ilk madeni para kurtuluş savaşının ardından 1924 yılında basılmıştır.
M.Ö 118 yılında Çinliler DERİ PARA kullanmıştır. İlk kâğıt para M.S 806 yılında yine Çin’de tedavüle girmiştir
Metal parçalar önce tek, sonra çift taraflı basılarak günümüze kadar gelmiştir.
Osmanlı döneminde ilk kâğıt para 1840 yılında Abdülmecit tarafından çıkarılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk kâğıt para ise 5 Aralık 1927 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen kanunla basılmıştır.
Ancak harf devriminden önce İngiltere’de
basılan ilk banknotların üzerindeki metinler eski Türkçe ,kupürler ise Fransızcadır.
Bu konudaki tarihi gelişmeye göz atacak olursak;
MÖ 7. Yüzyılda Lidyalılar tarafından bulunan para: Sikke, Osmanlı Parası, Akçe, Banknot, Kredi Kartı gibi isimlerle her hayatımızda olmuştur.
Ülkemizde kullanılan kâğıt paraların yanı sıra 1958 yılında DİNER CLUB KREDİ KARTI, 1975 yılında, ACCESS ve MASTER CARD hayatımıza girmiştir.
Literatürümüzde para ile ilgili çok sözler vardır;
Para ile saadet olmaz diyorlar, çok doğrudur.
Her zaman dinlediğimiz hikayelerden biri: İki genç Uzun süren bir arkadaşlıktan sonra evlenmeye karar verirler. Aileler arasında başlık parası, eşya, düğün vs. masraflarını tartışmaya başlayınca Düğün hazırlıkları durmuş ve gençlerin hayalleri suya düşmüştür. Evliliklerde de zaman zaman parasal sıkıntıya girilmekte; kocanın iş bulamaması kadının hoşgörülü ve sabırlı olmaması sebebiyle yuva dağılmaktadır..
Para isteme benden buz gibi soğurum senden denir; Paranın insan ilişkilerinde çok fazla yeri vardır. Bir arkadaşınız para ister vermezsiniz size küser, verirsiniz geri alamazsınız dostluk biter.,
Bazıları parayı hiç yandan ayrılmazlar, bankaya güvenmezler yastık altına saklarlar.
İstanbul da kuaför dükkânı olan bir akrabamız parayı çorabında saklar ve çorapla yatardı…
Yaşlandıkça aklımız fikrimiz para oluyor.
Para; yaşlılarda farklı bir karakter yaratır. Bazıları ufak hesaplar peşinde koşar. Harcamaktan korkar…
Hastanedeki hasta bakıcıya, kuafördeki manikürcüye, hamamdaki keseciye, lokantada garsona sokakta ayağına eğilen ayakkabı boyacısına, para verirken elleri titrer…
Diyeceğim odur ki; “Paranın dostluğuma güvenmeyin, yüzgöz olmayın, her zaman mesafenizi koruyun.”