İkili Dalgınlık

Ankara 1961 Haziran’ının ıslak günlerinden birini yaşıyordu. Her gün yağan yağmurlar nihayet o gün sel haline gelmiş Kayaş, Üreğil, Mamak gibi semtler sular altında kalmıştı. Birçok evin yıkıldığı hatta can kaybının olduğu dahi söyleniyordu.

Metin Yavuz’la o yağmurda Mezarlık-Konservatuar arasını geziyor, sular içinde akıp giden ev eşyalarını korku ve heyecanla bir müddet seyrediyor, sonra onların evine dönüyorduk. AİTİA okuduğumuz ve ertesi gün imtihanımız olduğu için çalışmak zorundaydık.

Metin’lerin Aktaş’ta gecekondu tipinde önünde küçük bahçesi olan mütevazi bir evleri vardı. Biraz yüksekte olduğu için sel basma korkusu yoktu; yine de o felaket havası her tarafta teneffüs ediliyordu. Metin’in annesi Haskız Hanım Teyze, Sevgi’nin okulu tatil olunca köyleri olan Hoppansa gitmişti. Gayeleri hem birkaç ay tatil yapmak hem de kışlık yiyecek ihtiyaçlarını hazırlamaktı. Evde yalnız Metin’le babası rahmetli Cemil Ağabey bulunuyordu. Bir de bahçelerinde dolaşan Bobi’leri vardı. Cemil Ağabey Cebeci Sineması’nın karşısında bulunan bir kasap dükkanını işletirdi. “Pınarlar Kasabı” levhası cazibesinden dolayı oradan geçen herkes tarafından ister istemez okunurdu.

İmtihan zamanları derslere ekseri Metinlerin evinde, büyük odanın penceresi önünde veya iyi havalarda bahçede, asmanın altındaki ufak masada çalışırdık. Yorulduğumuz zamanlarda bir müddet ağız armonikası, mandolin hatta teyp çalar dinlerdik. Bir ara Metin’in teybi vardı; boş vakitlerimizde bizi epey eğlendirirdi. Haberli habersiz herkesin sesini kaydeder kendisine dinletirdik. Bu arada köpeğin, horozun sesini almayı da ihmal etmezdik. Bir gün Alp Bosuter’in Hamamönü’ndeki evinde Erol Sayıner, Altan Duran ve Sabri Akduman’nın da bulunduğu Bekarlar Partisi programını banta almıştık. Teybi her açışımızda önce bunu sonra içinde Metin’in ablalarının bulunduğu amatör bir koro tarafından söylenen mahalli türküleri Büyük cevizin dibini dinler bilahare diğer şeylere geçerdik.

Cemil ağabey her zaman olduğu gibi bizi düşünür, yemek saatlerinde de bizimle ilgilenir, pişirip yememiz için dükkândan pirzola ve kıyma getirirdi. Bazen çok acayip, tesadüfen pek lezzetli yemekler yaptığımız olurdu. Yemeği hazırlayıp onu çağırdığımız zaman ya gelir bir iki lokma alır, güzel olduğunu belirtir veya “siz yiyin kuzum ben yemeyeceğim, siz gençsiniz çok yemeniz lazım” derdi. Allah rahmet eylesin yedirip içirmeyi çok severdi; büyükle büyük, küçükle küçük olmasını bilirdi. İyi şaka götürürdü.

Bir gün gece ders çalışırken Metin’in kolundan çıkarıp pencereye koyduğu saati bir saat ileri almış onlardan ayrılmıştım. Sabahleyin Cemil Ağabey de kendi saatini geri kaldı düşüncesi ile Metin’inkinden ayarlayıp bir saat önce dükkâna gitmiş, fakat ortağı gelmediği için uzun müddet o civarda dolaşmıştı. Akşam eve gelip bu sabah böyle böyle oldu derken Metin gülmeye başlamış sonra durumu babasına izah edince beraber gülmüşlerdi. Zira o gün Metin de erkenden kalkıp otobüs durağına koşmuş her zaman vaktinde gelen otobüsü epey bekledikten sonra komşuları Fatma Abla’nın “Hayrola Metin bu saatte nereye böyle?” demesiyle saatinin ileri olduğunu ve bunun akşam benim yaptığımı anlamış vakit doldurmak için onlarda birkaç bardak çay içmişti.

Kulakları çınlasın Fatma ablalar da iyi komşulardı. Metin’i çok sever, her zaman onunla ilgilenir annesinin yokluğunu belli etmezlerdi. Bizim de hakikaten onlara ihtiyacımız olur, sınıf geçmemizde dahi onların payları bulunurdu. Çünkü elektrikler söndüğü vakit büyük gaz lambalarını ister çalışmaya devam ederdik.

O gün selden veya yağmurdan olacak Aktaş’da cereyan kesilmişti. Akşam hava kararınca Metin gene Fatma ablalardan gaz lambasını getirmiş pencereye koymuştu. Çalışmaya o şekilde devam ediyorduk. Hangi ders olduğunu pek hatırlamıyorum; ama zorlarından biriydi galiba. Öyle dalmıştık ki ne yaptığımızın farkında değildik. Pencerenin içine eğile eğile boynumuz kopmuştu. Dersin bitmesine yakın Cemil Ağabey geldi. “Niye karanlıkta oturuyorsunuz kuzum, her tarafta elektrik yanıyor” deyince öyle aptallaşmış sonra birdenbire kahkahayı basmıştık. Çünkü ben, bir ara bahçe ile holün elektriğini yanar görmüş “Metin bak dışarıları yanar bırakmışsın” demiş o da kalkıp safiyetle teker teker söndürmüştü…

Her ikimizi de saran o ağır dalgınlık havası içerisinde gaz lambası ile çalışmaya babası gelinceye kadar devam etmiştik…

  • 839
  • 8