Taklit Etme Alışkanlığımız
- by /
- 18 Ekim 2007 /
- in Marka & Patent

Her nedense tanınmış markaları taklit etmek, ürünün ambalajlarına, tabelalara, basılı belgelere iltibas yani benzerlik yaratacak yerli ve yabancı isimler yazmak, işaretler, amblemler koymak içimize işlemiş.
Türkçe markalar yaratmak yerine yabancı markaları kullanarak haksız rekabet oluşturmak bize daha cazip geliyor. Yıllardan beri bir türlü taklitçilikten vazgeçemiyoruz. Hatta Türkiye’de gerek firma gerekse ürün bakımından tanınmış, başlattığı ihracat zinciri ile yurt dışında aranan marka haline gelmiş markaları kolay kazanç elde etmek amacı ile taklit ediyoruz. Karşı firmanın tanınmışlığı yanında reklamlarından istifade ederek onun koltuğunun altına girmek ve piyasadaki pazar payını paylaşmak hiç de ağrımıza gitmiyor.
Avrupa Birliği’nden alınan son veriler; sahte ürün üretici ve satıcılarının global marka sektöründen her yıl 200-300 milyar dolar haksız pay aldığını gösteriyor. Bu verilerden de anlaşılıyor ki taklitçilik yalnız Türkiye’de değil, dünyada da yapılmaktadır. Taklitçilikten etkilenen Türkiye’deki yerli ve yabancı firmalar, taklit edilen ürünleri nedeniyle markalarına olan güvenin azalmasını, satış kaybını, hem tüketici hem de pazar üzerinde yaşanan olumsuzlukları görmekte ve gelişmelerden endişe etmektedir.
Bu nedenle, marka haklarının hukuki olarak korunması, sahtecilik ve taklitçilikle mücadele bugün özellikle tanınmış marka sahiplerinin en önemli gündem maddelerinden birini teşkil etmektedir. Ancak sahteciliğin araştırılması, tespiti ve takibi için, her türlü teknolojik gelişmeyi izleyen bu firmaların mücadelelerini sürdürmeleri, aynı zamanda işlemlerini idari düzeyde, mevzuata uygun olarak yürütebilmeleri için marka ve patent vekilleriyle birlikte hareket etmeleri, onlarla çalışmaları gerekmektedir.
Üreticinin ve tüketicinin maddi kaybına sebep olan, gıda ürünlerinde ve kozmetiklerde sağlığı tehdit eden, elektrik ve elektronik mamullerde risk yaratan, en önemlisi her sektörde kayıt dışı ekonominin sınırlarını zorlayan taklitçilikle mücadele sisteminin diğer önemli ayaklarını ise Türk Patent Enstitüsü (TPE) ile sınai mülkiyet davaları konusunda çalışan, bu gün üç büyük şehirde bulunan ihtisas mahkemeleri, gümrük müşavirlikleri ve emniyet teşkilatı oluşturmaktadır. Marka sahibi bu mücadeleyi yukarıda belirtilen güçlerle birlikte hareket ettiği ölçüde kazanacaktır.
MARKA TAKLİTÇİLİĞİNİN ÖNLENMESİ: Sınai mülkiyet mevzuatının henüz kavranmakta olduğu ülkemizde marka tescili gittikçe önem kazanmaktadır. Yerli marka başvurusu 2005 yılında 49.000 iken, 2006 yılında 55.000 olmuş; 2007 yılında ise sadece Eylül ayı ortalarına kadar yapılan başvuru sayısı 40.000’i bulmuştur.
Marka başvurularından özellikle Marka ve Patent vekilleri kanalı ile yapılanların ortalama %70’i tescile bağlanmakta ve korunmaya alınmaktadır. Firmaların markalaşma konusunda giderek artan bilinçleri yanında marka başvuruları çoğalırken; bilerek veya bilmeyerek yapılan, hatta kötü niyet taşıyan, taklit amaçlı başvurular da hızını kesmemektedir.
Marka taklidinin önüne geçmenin yolu marka tescili ile başlamakta ve markanın korunması ile devam etmektedir.
Her ne kadar yıllardan beri kullanım, eskilik ve tanınmışlık markanın korunması anlamına geliyorsa da; bir başkasının bu niteliklerden faydalanmak amacıyla bilinen markayı tescil ettirmek istemesi hoş karşılanmamakta ve bu davranış her iki taraf için sıkıntı yaratmaktadır. Bu tür başvurulara ilanda itiraz edilmekte ise de herhangi bir sebeple tescile dönüşmesi dava yolunu açmakta, ancak bu yol para ve zaman kaybına sebep olmaktadır.
MARKANIN İZLENMESİ: Bir markanın korunması için; yukarıda sayılan sebeplerden dolayı tescil edildikten sonra izlenmesi, tescilli markaya benzer olarak yapılan, haksız rekabet yaratacak marka başvurularının üç aylık ilan süresinde takip edilmesi, TPE’ne itiraz edilerek tesciline engel olunması gerekmektedir.
Hatta taklit marka, ilanda görülmeyerek tescil edilse bile; iptal edilmesi için hakkında hükümsüzlük davası açılmalıdır. Bu sebepten yıllardan beri kullanılan markaların özellikle tanınmış marka sahiplerinin markalarını izlettirmeleri kaçınılmaz hale gelmektedir.
SONUÇ: Sonuç olarak tescilli markayı taklit eden firma sahiplerinin; taklide karşı açılacak savaş sonunda mevzuat gereği para, hapis, iş yeri kapatma ve ticaretten men gibi cezalara çarptırılacaklarını, yüklü miktarda tazminat ödeyeceklerini, piyasadaki itibarını kaybedeceklerini ve maddi sıkıntıya düşeceklerini bilmeleri gerekmektedir.
Şu bir gerçektir ki; ticari hayatlarında taklitçiliğe devam edenlerin, bunu alışkanlık haline getirenlerin, yasal uyarılara rağmen bundan vazgeçmeyenlerin sonu pek de iç açıcı olmamaktadır…
- 841
- 1